Persona ve Gölge Koleksiyonu - Manifesto


Carl Gustav Jung’un persona ve gölge arketipleri, insanın kendisiyle ve toplumla kurduğu ilişkinin iki temel yönünü oluşturur. Persona, bireyin dünyaya sunduğu maske, toplumsal rolleriyle şekillenen yüzüdür. Gölge ise bilinç dışında saklı kalmış, bastırılmış ve keşfedilmeyi bekleyen yönlerin toplamıdır. Bu iki arketip arasındaki dinamik gerilim, insanın varoluşsal yolculuğunu belirler; aydınlığın ve karanlığın iç içe geçtiği bu diyalektik süreç, bireyin özünü bulma çabasının bir yansımasıdır. Bu koleksiyonda mum, insanın içsel dönüşümünü ve varoluşsal mücadelesini simgeleyen bir metafor olarak yer alır. Karanlığın içinde kendi enerjisiyle ışık üreten bir mum gibi, insan da gölgeleriyle yüzleşerek içsel ışığını ortaya çıkarır. Persona, mumun yüzeyinde eriyen katmanlar gibi değişken, akışkan ve dönüşüme açık bir yapıdadır; birey, bu maskeler aracılığıyla dış dünyayla etkileşime girer. Ancak eriyen katmanlar altında, her zaman bir öz, bir çekirdek vardır—Jung’un gölge arketipiyle özdeşleşen bu katman, bilinçdışında gizli kalan, ancak varoluşu anlamlandıran unsurları barındırır. Eserlerde barok ve rönesans sanatının dramatik ışık kullanımı ile nötr tonların armonisi birleşerek bir kontrast yaratır. Bu görsel dil, insanın içindeki ışık ve gölge arasındaki kaçınılmaz gerilimi vurgular. Derin ve melankolik atmosfer, mum metaforuyla dengelenir; bireyin içsel ışığını bulma çabasını ve karanlık içinde dahi var olabilme gücünü temsil eder. Bu koleksiyon, bireyin maskeleri ve gölgeleri arasındaki yolculuğunu yansıtır. Kendi persona’sını sürekli yeniden inşa eden, gölgesiyle yüzleşen ve nihayetinde içsel ışığını keşfeden insanın hikâyesidir. Sanat aracılığıyla, izleyiciye kendi gölgeleriyle temas kurma, maskelerinin ötesinde var olan özü keşfetme ve içsel ışığını görünür kılma alanı sunar.

Elif Şule Şanlı

Benliğin Üç Zamanı, 2025, Tuval Üzerine Akrilik, 100x100 cm

İnsanın yaşam yolculuğu, tek bir çizgi halinde ilerleyen bir süreçten ziyade; geçmiş, şimdi ve geleceğin birbirine göz göze bakışından ibarettir. “Benliğin Üç Zamanı” adlı bu eserim, yaşamın üç ayrı dönemini aynı masada buluşturuyor: çocukluk, şimdiki benlik ve yaşlılık.

 

Çocukluk, yaşamı ilk kez duyularımızla kavradığımız, merakla dokunduğumuz, her düşüşten sonra yeniden kalkarak öğrendiğimiz bir dönemdir. Orada heves, saf bir heyecan ve keşfetme cesareti vardır. Yaşlılık ise, koca bir ömrün biriktirdiği deneyimlerle, defalarca düşüp kalktıktan sonra, yaşamın anlamını daha derin kavrayarak bilgelik boyutuna ulaşmaktır. Arada, şimdiki zaman vardır: sorumluluklarla, seçimlerle, hayatı taşımaya çalışırken aynı zamanda kendine ayna tutmaya çalışan hâl.

 

Masanın ortasında yanan mum, bu üç zamanı birbirine bağlayan ışıktır. Zaman değişir, yüzler değişir; ama ışık hep aynı kalır. İnsan, kendi içindeki çocuğa da yaşlıya da aynı anda aittir. Terapötik bakış açısıyla şema terapide olduğu gibi, erken dönemlerde karşılanmamış ihtiyaçlarımıza yetişkin hâlimizle dokunur, içimizdeki çocuğa sevgi, güven ve rehberlik sunarız. Yaşam da bundan ibarettir: kendi içimizdeki farklı zamanlarla yeniden buluşmak, onlarla bağ kurmak, onlara söz hakkı tanımak.

İnsanın hayalleri, idealleri ve geleceğe yaptığı yatırımlar ise o bilge yaşlıyı inşa eder. Her hayal, aslında yarının bilgesinin bugünden attığı bir tohumdur. Yetişkin benlik, çocuğun düşlerini sahiplenip onları gerçeğe dönüştürdükçe; gelecekteki yaşlı, yalnızca yılların ağırlığını değil, aynı zamanda umutların meyvesini de taşır. Bu nedenle geleceğe dair her vizyon, sadece ileriye değil, aynı zamanda geçmişe ve şimdiye de şifa taşır.

 

“Benliğin Üç Zamanı”, sadece resmedilmiş üç figür değil; hepimizin içinde var olan üç sesin buluşma anıdır. Çocuk, bize masumiyeti ve merakı hatırlatır; yetişkin, hayatı omuzlamayı; yaşlı ise kabullenmeyi ve derin bilgeliği. Bir araya geldiklerinde insanın bütünlüğünü oluştururlar. Hepimiz kendi geçmişimiz, şimdimiz ve geleceğimizle aynı masadayız. Kendimizi anlamak, bu üç zamanı birbirine bağlayan ışığı fark etmekle başlar.

Liminal Alan, 2025, Tuval Üzerine Akrilik, 60x80 cm

Liminal alan, bir kimliğin çözülüp yenisinin henüz şekillenmediği o geçiş mekanıdır. Tanımlanması zor, hissedilmesi kaçınılmaz bir durak. Bu eser, tam da o eşiğin üzerinde durur. Kapının eşiğinde kalan kişi ardında tanıdık olanın hüznünü, önünde bilinmeyenin heyecanını taşır. İçerinin ağırlığı ve dışarının daveti arasında bir adımın getireceği dönüşüme hazırdır ama henüz hareketsizdir. 

Bu alan, yalnızca bir bekleyiş değil; dönüşümün sessizce mayalandığı, kimliklerin çözüldüğü ve yeniden kurulduğu bir süreçtir. İzleyici bu eserde belirsizliğin ağırlığı, değişimin kaçınılmazlığı ve yeniden doğuşun arifesinde duyulan o derin sükûnet duygusuyla yüzleşir. 

Bazı alanlar tanımlanmaz; yalnızca hissedilir. Bu eser, o alanlardan birini görünür kılar.

Üst Benlikle Bağlantı, 2024, Tuval Üzerine Akrilik, 40x40 cm

Yaşam, sürekli bir akış ve yenilenme döngüsüdür; Düzen kaostan doğar ve fırsatlar krizlerle gelir. Dolayısı ile her zorluk, büyümek ve kendimizi yeniden yapılandırmak için bir fırsat taşır. Kaotik akış seni savurabilir, yönsüzlüğe itebilir veya üst benliğine kavuşturabilir; Tam da bu yol ayrımında, içten ve derinden gelen bir sezgi sana yol gösterir. Bir el uzanır — simgesel, sessiz ve bilgedir; yeniden hatırlaman gereken şeyi sana sunar. Bu, kendi içindeki daha yüksek farkındalığa; üst benliğinle kurduğun sessiz bir temasa dönüşür. Ve oradan sonra dönüşüm, artık bir tesadüf değil; bir seçim halini alır.

 

‘Üst Benlikle Bağlantı’ kaostan düzene doğru giden bilgelik yolculuğunu ele alır.

Karanlığın Gölgesinde, 2024, Tuval Üzerine Akrilik, 80x60 cm


Ayrılık, kimliğin karanlıkla sınandığı bir geçittir. Kelebekler, dönüşümün habercisidir. Onlar, gölgeyle sarılı bu anın içinde bile hayatın yeniden filizlenmeye hazır olduğunu fısıldar. Ancak figür hâlâ hareketsizdir; bakışı içerideki aydınlığa dönük, adımlarıysa karanlığın eşiğinde kilitli. Bu bekleyiş, içsel bir çözülüşün sessiz ritmidir. Eski bağların yankısı göğsünde ağırlık yaparken yeninin hafifliği henüz tenine değmemiştir. Ayrılık, burada yıkım değil; kabuğun çatlamasıdır. Karanlığın içinde biçimlenen sessizlik, aslında dönüşümün en derin uğultusudur.

 

Her mum alevi, sönmüş olanın ardından kalan sıcaklığı hatırlatırken, kelebeğin kanat çırpışı yeni bir benliğin kıpırtısını taşır. Figür, bu ikili çağrının arasında sıkışmıştır: Bir yanda geçmişin güvenli ağırlığı, diğer yanda belirsizliğin ürpertici özgürlüğü. Ve işte tam bu gölgede, ayrılığın görünmeyen armağanı saklıdır: Kendiyle yeniden karşılaşma.


Panettone, 2021, Tuval Üzerine Akrilik, 40x30 cm

An, 2023, Tuval Üzerine Akrilik, 40x70 cm

Ellerin Hafızası, 2021, Tuval Üzerine Akrilik, 20x20 cm

İnci Küpeli Kız: Covid Edisyonu, 2020, Tuval Üzerine Akrilik, 35x25 cm

Özel Koleksiyonlarda Yer Alan Eserler

Personanın Ardındaki Gölge, 2022, Tuval Üzerine Akrilik, 100x70 cm

Son Akşam Yemeği Henüz Bitmedi, 2021, Tuval Üzerine Akrilik, 50x70 cm

Yankıdaki Gölge, 2021, Tuval Üzerine Akrilik, 35x25 cm

Mistisizm, 2023, Tuval Üzerine Akrilik, 50x35 cm

Bodrumdaki Resital, 2021, Tuval Üzerine Akrilik, 35x25 cm

Göksu Sefası (Reprodüksiyon), 2021, Tuval Üzerine Akrilik, 50x70 cm

Baharın Uyanışı, 2021, Tuval Üzerine Akrilik, 35x25 cm

Alev, 2021, Tuval Üzerine Akrilik, 13x20 cm

"Beni Görebiliyor musun?" Serisi; No:1, 2022, Tuval Üzerine Akrilik, 20 cm